Hazreti Pir, 45 yıllık uzun hizmet müddetinin 27’nci senesinde irşat olup şeyhinin sağlığında hilâfet-i mutlak ile irşada memur olarak önce Otlukbeli'nde, sonra da Tercan'da tekke kurmuş ve müstakilen mürşitlik yapmış; manevi makam ve mertebelerin mürşid-i sakaleyn ve kâsım’ul erzak sıfatları ile en nihayetine ulaşmıştır. İki defa hilâfet emri geldiği halde Pir-i Sâmî Hazretleri kendisinden ayırmak istemediğinden memuriyetini geciktirmiş, neticede Bayburt ve Tercan'da irşada memur olmuştur.

Babası Hüseyin Efendi, onun babası da Musa Efendi’dir. Doğum yeri Küpesük Köyü, büyüyüp yetiştiği ve yerleştiği yer de Keleriç’tir. Ataları Küpesük'e Antep'ten gelmişler. Künye ve lâkapları Emiroğulları'dır. Babası küçükken vefat ettiğinden dedesi ve amcası Hasan Efendi'nin yanında büyüyen Beşir Efendi Hazretleri, baba ve annesinin tek evladıdır. Amcası, Abdulhamid Han’ın kayıkçısıyken bilâvâris vefat etmiş ve kendisine kalan çokça mala talip olmamıştır.

Beşîr Efendi Hazretleri “yarım molla” tabir edilen bir şekilde medresede okumuş ve yukarıda anlatıldığı gibi Pîr-i Sâmî Hazretleri’nden ders almış ancak Arapçayı bitirmemiştir. Pîr-i Sâmî Hazretleri zekâsı dolayısıyla kendisini çok severmiş.

Paşa Hazretleri’nin bir sohbetinden kayda alındığı gibi, pek çok emlağını satarak ihvanların ihtiyaçlarına sarf etmiştir.

İntisabından önce, elinde mevcut bulunan seyyidlik şeceresine ait belgeyi; intisabından sonra varlık hâsıl etmemesi için bir duvarın deliğine koyarak üzerini sıvamış ve bir daha da aramadığından orada kaybolmuştur.

İlk zevcesi, Abdurrahim Reyhan Hazretleri’nin ninesi Meysun’dur. Bu evlilikten üçü erkek dördü de kız olmak üzere yedi evlâtları olmuştur. En büyük evlâtları, yine Abdurrahim Reyhan Hazretleri’nin babası olan ve ilim sahibi olarak az bir müddet imamlık yaptıktan sonra dülgerlikle iştigal eden Hüseyin Efendi’dir. Paşa Hazretleri, Hazreti Pir'in: "Velayetini gördük elhamdülillah." diye bu oğlunun kemalini ifade ettiğini anlatmıştır. Zaten "Eba Hüseyin Efendi" künyesi ile silsileyi şerifte okunması da velayetinin katî bir delilidir.

İkinci evlâtları İsmail Efendi’dir. En küçük evlâtları da Vehbi isimli üçüncü oğullarıdır. Fadime, Mahbup, İzzet ve Zinnet de kızlarıdır. Mahbup 7 yaşında âmâ olmuş; ikinci okuyuşta bir ibareyi hemen ezberlermiş. Kadınlara hatme okuyup verilen dersin tarifi ile vazifeliymiş.

İlk zevcesinin vefatından sonra evlendiği ikinci hanımı Fadime'den de Ahmet, Celâleddin, Taceddin isimli ve Buyruk soyadını taşıyan üç oğlu olmuştur. Muhacerette iken ikamet ettikleri Kırşehir’de bu hanımı 1917 yılında vefat etmiştir. Kabri Kırşehir’de Cacabey Medresesi ve camisinin sol giriş tarafında bulunmaktadır. 13 Şubat 1918 yılında Erzincan’ın Rus işgalinden kurtulmasından sonra tekrar Erzincan’a dönmüştür. İkinci karısı da vefat etmiş olan Beşir Efendi’yi dul olan ve inabe ettiği gece rüyasında ayın gökten inerek koynuna girdiğini gören Âliye Hanım ile ihvanlar evlendirmiştir. Üçüncü hanımından da Hafız Muhammed, Necmeddin ve Fahreddin (soyadları Buyruk'tur) isimli üç oğlu olmuş ise de ilk ikisi Erzincan felaketinde (depreminde) vefat etmişlerdir. İlk halifesi ve irşada yetkili Dede Paşa Hazretleri’dir. Halifelerinden ikincisi, Tahrirat Kâtibi Nuri Efendi, üçüncüsü Nazım Hoca, dördüncüsü de Hidayet Efendi'dir.

Halifelerinin seyr-i sülûku tamamladığı, icazetlerinin doldurulmasına rağmen kendilerine verilmediği; hatta Beşir Efendi Hazretleri’nin: “O icazetleri benimle birlikte kabre gömün.” buyurduğu nakledilmiştir.

Oğlu Ahmet Buyruk'un naklinde: "Efendim buyurdu ki filan zât da bize olan nispetini muhafaza ederse halifemdir. Fakat o zât nispeti muhafaza etti mi, bilmiyorum." Bu nakil de beşinci bir zât-ı muhteremi ifade etmektedir.

Kırtıloğlu Tekkesi’nde Pîr-i Sâmî Hazretleri’nin yapacağı bir teveccühte yüzlerce belki de bine yakın ihvanla oturulur. Herkes, normal olarak teveccühü yaptıracak olan Pîr-i Sâmî Hazretleri’ne döner. Bu vaziyette otururken sonradan gelen Beşir Efendi Hazretleri’ni hisseden Dede Paşa, hemen kendi şeyhine yüzünü çevirir. Teveccühten sonra Pîr-i Sâmî Hazretleri, halifesi Beşir Efendi Hazretleri’ne:

-Kimdir bu kara sakallı genç, nereden buldun onu? diye sorunca Beşir Efendi:

-Bayburt’lu Dede Paşa derler, diye izahat verir. Pîr-i Sâmî Hazretleri:

-Gönlüne nazar ettim de bir an bile senden ayrılmıyordu. Hatta bu kalbî bağı kendime çevirmeye uğraştım da bir türlü çeviremedim. Ona iyi bak ki senin de benim de yüzümüzü ağartacaktır o, buyurur.

Dede Paşa Hazretleri, yaz günleri Beşir Efendi’nin Keleriç’teki üzüm bağını gece- gündüz, köpeklerin tahribatından korumak üzere beklediğini; fakat ne hikmetse diğer bağlardan hiç çıkmayan köpeklerin bu bağa asla uğramadıklarını anlatırdı. O devri ve bu köyü bilenlerin ilettiğine göre, kendisi de beklediği şeyhinin bağından katiyen üzüm almaz, para ile başka bağcılardan satın aldığı üzümleri yerdi.

Dede Paşa Hazretleri sohbetlerinde şöyle buyurmuştur:

-Beşir Efendi geçerken mahlûkat tazim eder, yılanlar dikilip ayağa kalkardı. Cinlerden 400 den fazla müridi vardı. Hızır aleyhisselam ile her istediği zaman görüşürdü. Kar ve tipili havalarda tebliğe çıktığı köylerde şeytanların dağlara doğru kaçıştıklarını gözümüzle görürdük. Muhacirlikte ikamet ettiği Kırşehir’de 500 den fazla müridi hâsıl olmuştu. Kırşehir’de kalması için ısrar edip tedbir aldılarsa da Erzincan’a dönmeyi murat etti, buyurmuştur.

Hazreti Pir'in vefat tarihi 1932'den sonra Hidayet Efendi 1960-1964 arasında vefat etmiş; fakat hiç ders vermemiştir. Böyleyken kerameti açık bir zât idi. Nuri Efendi ise felâkette kalmış ve Nazım Hoca gibi o da ders vermemiştir. Mübarek türbesi Terzi Baba Kabristanı girişinde bulunmaktadır.

Keşif, keramet ve harikalarının hadd ü pâyânı olmadığı nakledilen bu evliyaullahın hayat ve velayeti bu satırlara sığmayacaktır. Yükselmiş oldukları misilsiz yakınlıkla irşat ve tebliğ vazifesini yapmak üzere Erzincanî şubesinde ikinci ve “Kâsım’ül erzak mürşid-i sakaleyn, hâdim-i dergâh-ı Hazreti Sâmî Esşeyh Muhammed Beşîr El’ Erzincanî” elkabıyla ölümsüzler halkasına dâhil olmuştur. Paşa Hazretleri’nce “Bekâ ender bekâ bulmuş gelmemiş misli bir dahi.” şeklinde küçük silsile-i şerifte sena edilen bu büyüğün büyüklüğünü yine Paşa Hazretleri söyle anlatmıştır:

­− Sâmî-il Erzincanî Hazretleri buyurmuştur ki: Şah-ı Nakşibend Efendimizi görmek isteyenler Beşir Efendi’yi ziyaret etsin. Yine Sami-il Erzincanî Hazretleri hilâfet verirken bizzat kendi makam ve derecesine ulaştığını belirterek şöyle buyurmuştur:

 − İki aslan bir posta sığmaz, ya sen buradan çık yahut da ben başka bir yere gideyim.

Bunun üzerine Hazreti Pir, önce Otlukbeli'nde daha sonrada Tercan'da tekke kurmuş ve Pîr-i Sâmî Hazretleri’nin vefatından sonra tekrar Erzincan'a dönmüştür.

Hazreti Pir: “Müceddid gelecek idi: ama hikmetullah, müceddid zahirden gelince bu ihsan tahakkuk etmedi.” demiştir. Kısa şekliyle yüksek kemali dile getirilen, bütün mahlûkata rızıklarının taksim edicisi ve insanlarla cinlerin bu yüksek mürşidinin tekke arkadaşı, ihvanı olan Salih Baba’nın dergâha gelişini, intisap ve şiir söylemeye başlayışını Paşa Hazretleri muhtelif sohbetlerinde ifade etmiştir. Kabir taşında "Hulefâ-yı Nakşibendî’den Beşir Efendi" ibaresi hakkedilmiştir.

Mürşid-i Sakaleyn Hazreti Sânî
Hâdim-i dergâh-ı Hazreti Sâmî
Muhammed Beşir-i Erzincanî
Kavuşturur bâb-ı ulyaya bizi

BÜYÜK SİLSİLEDE OKUNAN ELKABI:

Ve ilâ ruhu sertâc’ülevliya ve burhân-ı kâffe-i mahlûk-u Hudâ, Hazreti mefhar-i mürşidân, Menbai’ssıdkı ve’ssadâkati ve’lhakîkati ve’lmâ'rifeti ve’lirfan. El’muhriki mâsivallah bi’lcezbeti vâsıl-ı ila’llah, El’müteşerrifi bi’şşerîati ve’ttarîkati’lmakbûleti ve’ledebi ve’lihsân, Ruhuna ve emvâlün’elfeda şeyhine’lkâmil’ilmükemmili hâdim-i dergâh-ı Hazreti Sâmî eş’şeyh Şahı Muhammed Sâni’ilErzincânî (Kuddise sırruhu).

Türkçesi: Velilerin baş tacı, Huda’nın bütün yaratıklarının delili; mürşitlerin kendisiyle övündükleri; sıdk, sadakat, hakikat, marifet ve irfan kaynağı; masivayı yakan; cezbe ile Allah’a ulaştıran; şeriat, makbul tarikat, edeb ve ihsan ile şereflenen–ruhumuz ve mallarımız ona feda olsun- kâmil mükemmil şeyhimiz; Hazreti Sâmî’nin dergâhının hâdimi (hizmetkârı); Şeyh, Şah, Erzincan’lı Muhammed’lerin ikincisinin ruhuna.

KÜÇÜK SİLSİLEDE OKUNAN ELKABI:

Mefhar-i mürşidândır Gavs-ı Âzam Hazreti Beşîr
Bekâ ender bekâ bulmuş gelmemiş misli bir dahi

Türkçesi: “Sani lakabıyla yüceltilen Muhammed Beşir, mürşitlerin övünç kaynağı ve evliyaların reisidir. “Beka ender beka” nimetine kavuşmuş ve asrında emsali yoktur.